19.Asır Avrupa’sı siyâsetin bu iki dinamiğinin derinden çatıştığı bir zaman dilimdir. Bu asrı devrimler ve karşı devrimler şekillendirdi.
(epik) ve
(patetik) tansiyonlar çok yüksek seyrediyordu. II.Umûmî Harp bu vasatı ortadan kaldırdı. Batı, bilhassa Avrupa, devamlılık iddiasındaki siyâsal sistemleri vücûda getirdi. Son derecede
bunlar. Bir defâ aşırı unsurlar sistem dışına itilmiş, sistem içi yarışan ılımlı partilere kalmıştı. II.Umûmî Harp esnâsında insanlığa ağır bedeller ödetmiş olan aşırı sağ, yâni koyu jingoiizm, şovenizm ve ırkçılık güden partiler yasaklanmış, tasfiye edilmişti. Buna mukâbil solda I.Enternasyonale bağlı devrimci komünist partiler yer yer sisteme dâhil edilmişti. Ama ipler, bu partilerin devrim dâvetlerini boşa çıkaran
Bernsteincı II.Enternasyonalin yeniden bölüşümcü sosyalist ve sosyal demokrat partilerinin
elindeydi. Bir zamanların çok kuvvetli bir toplumsal desteğe sâhip olan komünist partilerin radikal fikirlerinin artık hükmü kalmamıştı. Onlar,
“zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan
“kitlelere hitap ediyorlardı. Hâlbuki devir değişiyor, demokratik yeniden bölüşüm kanallarının açılmasıyla orta sınıflaşan; yâni
“kaybedecek şeyleri olan”
yeni bir işçi sınıfı doğuyordu. Bu sınıfların tercihi ise sistem içi II.Enternasyonelin partileriydi. 1970’lerde ortaya çıkan, Avrupa’nın görece kuvvetli üç komünist partisi olan İtalyan, Fransız ve İspanyol Komünist Partilerini biraraya getiren
hareketi aslında bir acziyeti ifâde ediyordu. Berlinguer, Marchais ve Carillo, proletarya diktatörlülüğünü reddettiklerini, resmî Sovyet sosyalizmiyle bağlarını ortadan kaldırdıklarını, demokratik seçimleri meşrû kabûl ettiklerini, tabanlarının her nev’i dezavantajlı gruplara açık olduğunu ilân ettiler. Tabiî bu formül de işe yaramadı ve 1980’lerden başlayarak eridiler.